Afşın’a Mektuplar – 10

Sevgili Afşın,

Sana şu son mektubumu yazmakta olduğum sırada, bü­yük felâketimizin üzerinden iki yıldan çok bir zaman geçmiş bulunuyor. Ve biz, kâinatın daimî akışı içinde, yuvarlanıp gitmeye devam ediyoruz.

Senin için yaptırdığımız daireye sensiz girdik. Kitaplığın, odanda, son defa yerleştirmiş olduğun şekilde düzenlenmiş bulunuyor. Bisikletin, üstü örtülü durmakta. Yalnız karyolan yerinde değil. Ve annenle baban, böyle boş bir evde, öylesine mânâsız günler geçirmekteler.

Seni toprağa verişimizden üç ay kadar sonra, sağ ba­cağımın felç oluşu, başka bir dert oldu. Ve kaderin şu acı cil­vesine bak Afşin: Tedavim, Tıp Fakültesi Fizik-Tedavi Kliniği’nde oluyor. Bu klinik ile senin sağ girip ölü çıktığın İnta­niye yanyanalar.. Ve ben, iki yıla yakın bir zamandan beri, haftada üç gün, seni mezara götüren o soğuk yapının önünden geçiyor ve hâtıraların bulunan Fizik-Tedavi Kliniğinde saatler öldürüyorum.

Senin için kaleme aldığım ve Toprak dergisinde yayınla­nan yazımda : «O, ailemizi ve büyük bir dost grubunu Afşın’sız bırakıp gitmeseydi, kuvvetle umuyordum ki, babasının birkaç yazı yazabilmekten ileri gidemeyen Türklük hizmetini, çok daha faydalı şekilde yapabilecekti..» demiştim. Heyhat ki, senin, milletimize ve vatanımıza borçlu olduğun vazifeyi yap­maya çalışmak da, artık bize düşmüş bulunuyor.

Adına tertiplediğimiz yazı müsabakası, bu vazifenin bir kısmıdır Afşin. Bu müsabakanın birincisi, tahmin ve ümidimizin üstünde bir ilgi gördü. Ve sen, yaşayıp yapamadığın bir kutlu vazifeyi, vatan topraklarına karıştıktan sonra yapmaya başlamış oldun. Senin yaşlarında ve senin yolunda olan kar­deşlerinden birisi, Memduha Alıcı, bu hizmetini, müsabakada derece alan yazısında ne güzel belirtmişti: «Bu bakımdan bi­ze böyle bir yardımda bulunarak asil milletimize lâyık bir gençlik olmak için ne yolda hareket etmemiz lâzım geldiğini, değişik dimağların değişik fikirlerinden faydalanarak bul­mamızı sağlayan Afşin kardeşimiz, ölümünden sonra bile, yaptığı faydalı işlere devam etmiş oluyor..»

Tanrı izin verirse, bu yazı müsabakası her yıl devam ede­cektir.

İlk kitabı bu mektuplar olan «Afşın Yayınları» da, senin, 14 yaşında gönül verdiğin büyük dâvâya, bir başka hizmetin olacaktır. Bu seride Türk milliyetçiliğine ait kitaplarla edebî, tarihî eserler ve benzerleri yer alacaktır. Tanrı bize birkaç yıl daha ömür verirse, bu serinin, bizden sonra da devamını sağ­layacağımızı umuyorum.

***

Seni düşünmediğimiz bir an olmuyor Afşm. Gündüz ha­yalimizde, gece rüyalarımızdasın. Acın, bütün yakıcılığıyle içi­mizde, Duvardaki büyük resmin, Zeki Sofuoğlu Amca’nın deyi­şiyle «ürkek ceylân yavrusu gibi» ve «çekingen, terbiyeli, mas­mavi bakışlar»la, sanki:

-Beni niye yaşatamadınız? der gibi hep karşımızda.. Ve dünyada iki garip gibi bırak­tığın annenle babanın, artık, tek tesellileri, sana, o bilemedi­ğimiz ebediyet âleminde kavuşma ümidi..

Soframızda da hep bizimlesin. Kahvaltılarda, gözlerinin rengindeki çay bardağın; yemeklerde tabağın, bardağın, çata­lın, kaşığın hep yerinde.. Yalnız iskemlen gibi bardağın ve ta­bağın da boş.. Ve bu, hep böyle devam edecek Afşin. Bu boş tabaklar ve bardaklar bir gün ikileşinceye ve nihayet sofrayı kuracak el kalmaymcaya kadar..

Sana daha ne yazayım?

Senin bana söylediğin son sözler, benim de sana son söz­lerim olsun:

-Allaha ısmarladık, Afşın’cığım!…

Yorum yaz

Yorumlar

  1. Henüz yorum eklenmedi.